Başbakan Yardımcısı görevindeki Fikri Işık, yerli otomobile yönelik olarak türlü açıklamalar yaptı.
Açıklamasında, “Şimdi biliyorsunuz 5’li bir konsorsiyum oluştu. Elektrikli araç olacağını açıkladılar. Benim önerim, menzili artırılmış elektrikli araç olması. Çünkü alt yapısının Anadolu’nun en ücra köşesine kadar yaygınlaşması ve Türkiye’nin hedef pazarında alt yapının hazır hale gelmesi epey zaman alır. Menzili artırılmış elektrikli araç çok kolay ticarileşecek bir model olur.” dedi.
Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Adalet ve Medeniyet Derneği bünyesinde çalışmalarını sürdüren Teknikhane tarafından, Antalya’nın Alanya ilçesindeki bir otelde düzenlenen, “Mühendislik Buluşması” etkinliğinde yaptığı konuşmada, mühendisin Osmanlıca bir ifade olduğunu, hesap ilmi olan, hendeseyi bilen kişi anlamına geldiğini söyledi.
Mühendisliğin, toplumun gelişmesinde sosyal bilimlerle birlikte son derece önemli bir alan olduğunu belirten Işık, ilim ya da genel anlamıyla bilimin, Allah’ın kainata koyduğu sırların keşfi olduğunu ifade etti. İslam alimlerinin bu nedenle ilme çok büyük merak duyduklarını dile getiren Işık, İslam alimlerinin bunu yaparken kendinden öncekileri inkar etmediğini ve bütün bilimin kendileri tarafından keşfedildiği gibi bir duruma kapılmadığını kaydetti.
İslam medreseleri ile Osmanlı medreselerinde dini ilimlerle fenni ilimlerin birlikte okutulduğuna ve birçok alimin İslam’a da fenni bilimlere de çok hakim olduğuna işaret eden Işık, “Bu İslam dünyasını mukayeseli olarak batı dünyasına karşı üstün hale getiriyordu. Ne zaman fen bilimlerine olan ilgi azaldı, ne zaman ‘nakli bilimler tek başına bize yeter’ anlayışı her geçen gün yerleşmeye başladı, o süreçte de rönesans ile birlikte batı ülkeleri fen bilimlerine karşı ilgisini artırdı, aradaki fark önce kapanmaya sonra da batı ülkeleri İslam dünyasını hızla geçmeye başladı.” diye konuştu.
“BİRİLERİ YAPILAN İŞLERİ DEĞERSİZLEŞTİRME FAALİYETLERİNE DEVAM EDİYOR”
Geçmişte yaşanan her şeyin bazen form bazen de içerik değiştirerek mutlaka gelecekte de tekrarlandığını kaydeden Işık, “Şu konjonktürde coğrafyamızda yaşanan gelişmeler aslında 100 yıl önce benzer şekilde yaşanmış. 100 yıl önce hangi hataları yapmışız, ondan bugün ders çıkartmak zorundayız.” dedi.
İstanbul’da 1576’da kurulan rasathanenin o dönemde söylentilerle yıkıldığını anlatan Işık, İstanbul’daki rasathaneyle aynı dönemde kurulan Danimarka’daki rasathanenin ise önemli ilim insanlarını yetiştirdiğini kaydetti. Tarihte yaşanan acıları hemen her gün yaşamaya devam ettiklerini anlatan Işık, “Yine birileri birilerini çekemediği için basit iftiralarla, polemiklerle yapılan işleri değersizleştirme, insanları itibarsızlaştırma faaliyetine devam ediyor. Bunun ülkeye, millete ve medeniyete ne kadar büyük bir maliyet getirdiğini bu örnek bile yeter.” ifadesini kullandı.
Osmanlı sultanlarının batı ülkeleri ile olan farkı kapatmak için reform hareketlerine girdiğini hatırlatan Işık, 2. Abdülhamit’in “Türkiye kendi Otomobilini üretsin” diye talimat verdiğini belirtti.
“O dönem yerli otomobil olayı çözülmüş olsaydı düşünün bugün Türkiye nerede olurdu? O dönem hiç Japon markası yoktu.” diyen Işık, “1924’te Türkiye’de Vecihi Hürkuş ilk tayyareyi üretiyor. 1935 yılında Emrullah Ali Yıldız kendi gücüyle kalkan bir planör imal ediyor. Merhum Nuri Demirağ ise 1936’da devletin posta şirketindeki bir memur iken uçak atölyesi kuruyor ve ilk uçağı üretiyor. Dünyaca ünlü uçak şirketlerinden biri 1916’da diğeri 1967’de kuruluyor. Demirağ’ın o hamlesi akamete uğratılmasaydı, devlet tam destek verseydi bugün Türkiye’nin dünyadaki yeri ne olurdu? Acaba Türkiye, birkaç ülkeyle birlikte dünyanın en iyi, kaliteli uçaklarını yapan bir şirketi olmaz mıydı?” değerlendirmesinde bulundu.
YERLİ OTOMOBİL KONUSU
2011 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bir babayiğit arıyorum” sözleriyle yerli otomobil konusunu Türkiye’nin gündemine getirdiğini anımsatan Işık, şöyle konuştu: “Bakanlık görevini ben devralınca yerli otomobil ile ilgili ne yapıldı diye değerlendirdim. Güçlü bir çalışma yaptık. ‘İçten yanmalı motorlarda rekabet şansı yok.’ dedik. Böyle bir projeye girersek baştan kaybetmiş oluruz. Gelecek elektrikli otomobilde. Bizim otomobilimiz elektrikli olmalı. Elektrikli otomobil ile ilgili çalışmayı başlattık. Alt yapı belli bir süre içerisinde hazırlanamayacağı için menzili uzatılmış elektrikli otomobil modelini benimsedik. Yaptığımız hesaplamalarda bin kilometrelik mesafeyi maksimum 20 litrelik benzinle alıyorsunuz. Yakıt tasarrufu iyi olan araçtan çok daha ekonomik. Bunu duyurduktan sonra bir kıyamet koptu. ‘Efendim bunlar çakmaymış da Türkiye bu pazara giremezmiş de bu iş ticarileşemezmiş de şuymuş, buymuş’. 1961’de söylenenlerin aynısı tekrar söylendi. Hiç durmadık. Bakanlığı devrettiğimiz gün son dizaynları görmüştüm, çok güzel dizaynlar çıkmıştı. Şimdi biliyorsunuz 5’li bir konsorsiyum oluştu. Elektrikli araç olacağını açıkladılar. Benim önerim, menzili artırılmış elektrikli araç olması. Çünkü alt yapısının Anadolu’nun en ücra köşesine kadar yaygınlaşması ve Türkiye’nin hedef pazarında alt yapının hazır hale gelmesi epey zaman alır. Menzili artırılmış elektrikli araç çok kolay ticarileşecek bir model olur. 1961’de ne söyledilerse, ne engel çıkardılarsa aynısını bugün de karşımıza çıkartıyorlar.”
Pardus milli işletim sistemi devreye girince maliyet açısından büyük bir avantaj oluştuğunun altını çizen Işık, “Bu milli işletim sistemi ile milyonlarca dolar lisans ücreti vermekten kurtuluyorsunuz. Fatih projesine bir işletim sistemi teklif veriyor ve her bir sistem için 60 dolar istiyor. Pardus devreye girince bu rakam 5 dolara, sonra 1 dolara, sonra da bedava. Pardus’ta kendi işletim sistemimiz yerli ve milli olduğu için pek çok bilgisayar korsanının bilmediği bir alan oluyor. Kendinizi çok daha güvenli hale getiriyorsunuz. Siber savunmaya harcayacağınız kaynak azalıyor. Milli Savunma Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kullanıyor. Kamu kurumlarında da yaygınlaştı.” dedi.
YERLİ VE MİLLİ ÜRETİM KONUSUNDA GÜÇLÜ İRADE
1974 Kıbrıs Barış Herakatı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunun Aselsan’ın kurulmasını sağladığını anlatan Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlarca küçük şirket kuruldu. Bunlar ambargonun sonucu. Kötü komşu insanı mal sahibi yapar. Milli füze ve hava savunma sistemi programımızı başlattık. Kritik teknolojileri ülkeler paylaşmak istemiyor. O zaman kendi teknolojilerimizi geliştirmek durumundayız. İnsansız hava uçaklarındaki, helikopterlerdeki kameraların alınmasında ciddi sıkıntılar yaşanıyordu. Aselsan’a gittim. Çok yetenekli mühendislerimiz var. ‘Bunu en kısa zamanda hazır hale getireceksiniz’ dedim. Arkadaşlar yoğun çalıştı ve hava araçlarına takılacak hale geldi. Tam o anda bütün sınırlamalar kalktı ve kamera satmak istediklerini söylediler. Niye çünkü pazara yeni bir rakip girmesini istemiyorlar. Hem Türkiye pazarı elden gidecek hem de yeni bir rakip gelecek. Bizim projelerimizi takip ettiğimizden birileri projelerimizi daha dikkatli takip ediyor. Teknolojimiz tam ticarileşeceği noktada hemen sabote ediliyor. İşte milli duruş bu iş ticarileşip, kendi ürünümüzü kullanıp dünyaya satana kadar devam etmeli. Arkadaşlara ‘Maliyeti ne olursa olsun kendi kameramızı kullanacağız’ diye talimat verdim.”
Yerli ve milli üretim konusunda güçlü bir siyasi irade bulunduğunu belirten Işık, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koyduğu kararlı tutum sayesinde birçok teknolojinin yerli üretilmesinin sağlandığını bildirdi. Işık, “Ortaya koyduğumuz bütçe, savunma sanayisine harcanan kaynak tüm zamanların rekoru. Çok önemli kazanımları elde ettik ancak bu mücadele bitmedi.” diye konuştu.
Dijital çağın içerisinde olduklarını kaydeden Işık, 4’üncü sanayi devriminin başladığını, mühendisler olarak bu değişimi kavramak gerektiğini vurguladı. Işık, değişimi yönetenlerden olmak için herkesin işinde en iyisi olması gerektiğini sözlerine ekledi.